zurnasohbet, Dhavlos , kıbrıs kaplıca köyü , davlos, magusa sohbet, chat odaları, iskele sohbet , kktc sohbet,

Saglik

ilaç

Kanser kök
hücrelerine karşı yeni ilaç








Kansere karşı geliştirilen bu ilaç, meme, akciğer ve beyin tümörlerine de etkili olacak..

ABD’deki Texas Üniversitesinde görevli bilim adamları, Imetelstat isimli maddenin sadece tümörlere değil, kanser kök hücrelerine de saldırdığına dikkat çekerek, bunun fareler üzerinde

yapılan deneylerde ortaya çıkarıldığını belirtti.

Bilim adamları, kanser kök hücrelerinin kanserin çoğalmasından sorumlu olduğuna inanıldığına işaret ederek, bu nedenle Imetelstat maddesinin başarı vaat ettiğini kaydetti.

Texas Üniversitesinden Jerry Shay ve ekibi, yeni maddenin kan-beyin bariyerinden de geçtiğini belirterek, böylece maddenin gliyoblastom gibi kötü huylu beyin tümörlerinde de kullanılabileceğini söyledi. Daha çok yetişkinlerde görülen gliyoblastomun tedavisi, ilaçların kan-beyin bariyerini geçememesi nedeniyle çok sınırlı kalıyor.

Jerry Shay ve ekibi, meme ve akciğer kanserine karşı klinik deneyleri sürdürülen Imetelstat maddesini gliyoblastom hücrelerinde denedi. Bilim adamları, maddenin özellikle kanser kök hücrelerindeki etkisini araştırdı. Kanser kök hücrelerinin, kemoterapi ve radyoterapi gibi kanser tedavilerine karşı genelde direnç gösterdiğini ifade eden bilim adamları, deneylerde Imetelstat maddesinin hem kanser hücreleri, hem de kanser kök hücrelerinde etkili olduğunu gözlemledi. Bilim adamları, bu etkinin hücre bölünmesini durdurduğunu ve böylece kanser hücrelerinin ölmesini sağladığını kaydetti.

MADDE KAN-BEYİN BARİYERİNİ GEÇTİ

Deneylerde kanser kök hücreleri farelere enjekte edildikten sonra, Imetelstat tedavisi başlatıldı. Shay ve ekibi, bu tedavi sırasında maddenin kan-beyin bariyerini geçtiğini gördü. Bilim adamları, Imetelstat maddesinin kemoterapi ve radyoterapiyle birlikte çok olumlu sonuçlar verdiğini bildirdi.

Shay, “İlacın kanser türlerinin çoğunda bulunan bir mekanizmaya saldırması çok yararlı olabilir” dedi. Bilim adamları, bir başka deneyde Imetelstat maddesinin prostat kanseri kök hücrelerinde de etkili olduğunu ortaya çıkardı.

Araştırma, Clinical Cancer Research dergisinde yayımlandı.

2010′un en önemli 5 besini

Çarşamba, Ocak 6, 2010
Sağlık | Trackback | Leave your comment »

2010′un en önemli 5 besini İşte 2010′u daha sağlıklı geçirmek için uzmanlardan öneriler…
05.01.2010 12:59:29

Uzmanlara göre, 2010′u daha sağlıklı ve hastalıklardan uzak geçirmek isteyenler, alışveriş sepetinden tahıl ürünleri, yağlı balıklar, soya fasulyesi, kırmızı şarap ve yeşil çayı eksik etmemeli.

Uzmanlar, bu yıl zinde kalmak ve daha enerjik olmak için doğru beslenme alışkanlıklarına destek olarak “çok yararlı, düşük kalorili ve her markette kolayca bulunabilecek” bazı besinler tavsiye ediyor.

Uzmanların listesindeki “sağlıklı yaşam” için ilk gerekli besin tahıllar…

Özellikle zayıflama diyetlerinin önemli parçalarından olan yulaf, arpa ve çavdar, hem kolesterol seviyesini azaltıyor, hem de daha sağlıklı bir vücuda kapı aralıyor. Diyabetler için de yararlı olan çavdarın bisküvisi ile buğdayla karışık ekmeği öneriliyor. Ancak düzenli olarak sadece çavdardan oluşan ekmek yenilmemesi gerekiyor.

Listenin diğer önemli yiyeceği soya fasulyesi…

Kalbe iyi gelen ve kanser riskini azaltan soya, aynı zamanda çocukluk obezitesini önlemede etkin olduğundan çocukların beslenmesi için de ısrarla öneriliyor.

Sağlığı güçlendirici bir diğer besin olan somon balığı ve diğer yağlı balıklar ise haftada iki kez alışveriş sepetine girmeli. D vitamini kaynağı olan ve kalp problemlerini azaltan somon, beyin için de yararlı.

Listedeki bir diğer öneri kırmızı şarap…

Uzmanların alkollü içki önermede temkinli olduğu, ancak “ölçülü” içilmesi durumunda şarabın kalbe giden kan damarlarına iyi geldiği ve kötü kolesterolü azalttığı belirtiliyor.

Bu yıl sağlıklı kalmak için tüm bunların yanında yeşil çay da içmek gerekiyor. Sakinleştirici etkisi yanında, göğüs kanseri dahil bazı kanser risklerini azalttığı düşünülen yeşil çayın etkinliği için günde 3 ile 6 bardak arasında içilmesi tavsiye ediliyor.

Sigara kadar zararlı !

Çarşamba, Ocak 6, 2010
Sağlık | Trackback | Leave your comment »

Sigara kadar zararlı !Kirli havada yapılan egzersiz yarardan çok zarar getiriyor.
05.01.2010 12:57:31

Kirli havada yapılan egzersizin yarardan çok zarar getirdiği, hatta bir paket sigara içmek kadar tehlikeli olabileceği bildirildi.

İtalyan La Stampa gazetesinde yer alan habere göre, ABD’deki Utah Üniversitesinden bilim adamları, hava kirliliğinin birçok şehirde en önemli sorunlardan biri olduğuna dikkati çekerek, bu gibi durumlarda spor yapmak için kapalı yerlerin seçilmesinin önemine işaret etti.

Hava kirliliğinin sadece risk altında ya da solunum problemi olan kişilere zarar verdiğini düşünmenin de yanlış olduğunu belirten uzmanlar, kirli havanın insan vücudundaki etkilerinin bir ay kadar sürebileceğine işaret etti.

Uzmanlar, böyle havalarda spor yapmak için kapalı yerleri tercih etmenin ya da şehir dışına çıkmanın çok daha doğru olacağını kaydetti.

Bu gerçek olursa..

Çarşamba, Ocak 6, 2010
Sağlık | Trackback | Leave your comment »

Bu gerçek olursa..

Bu gerçek
olursa..
Rus bilim adamları, düşünce gücü konusunda sınırların ötesine geçmeye çabalıyor.
05 Ocak 2010 / 14:41
Hastanın sol elin
hareket ettiğini düşünerek ışığı yakabileceğini belirten Rusya Bilimler Akademisi araştırma görevlisi Vadim Roşin, “Bütün hareketlerimizin emirleri beyinden gelmektedir. Böylelikle birisi kollarını kullanamasa da ya da kas aktivitesi sıfır olsa da beyinden sinyaller göndererek bu hareketleri yapabilme potansiyeline sahip.”dedi.

Beynin temel elektrik sinyallerini kullanarak cihazları kontrol eden aygıtların geliştirilmesi üzerinde çalışıldığını belirten Moskova Devlet Üniversitesi araştırma görevlisi Prof Aleksandr Kaplan, beynin sinyaller sayesinde bir çok şeyi yapılabildiğine inanıyor.

Cihaz bir şapka şeklinde kafaya takılıyor. Üzerinde beynin bir çok noktası ile temasa geçen sensörler bulunuyor. Bir temel program sayesinde sensörler beyinden uyarımlar okuyarak bilgisayara mesaj gönderiyor. Mesajları alan bilgisayar emirleri uyarlıyor.

Dünya genelinde bir çok bilim adamının bu tür uygulamalar üzerinde çalıştığını anlatan Kaplan, amacının makinenin verimliliğini artırmak ve günlük kullanım için bu teknolojiyi uyarlamak olduğunu belirtiyor. Prof Kaplan, “Aslında kaslarınızı kullanmadan doğrudan düşüncelerinizle bir çok şey yapabilirsiniz. Madem düşüncelerimizle aynı şeyi yapabiliyorsak kaslarımızı kullanalım. Özel aygıtlar sayesinde beyindeki elektrik faaliyetlerini deşifre ederek, kasları atlatarak, doğrudan talimatları cihaza gönderiyoruz.”diye konuştu.

Beyin-kontrol cihazının ekipmanı ve üretiminde kullanılan teknolojiler henüz geniş tüketim için çok pahalı. Ancak bilim adamları bunun üzerinde de çalıştıklarını ve zamanla daha geniş kitlelerin kullanımına olanak sağlanacağını düşünüyor.

Cinsel performansınızı böyle arttırabilirsiniz !

Çarşamba, Ocak 6, 2010
Sağlık | Trackback | Leave your comment »

Cinsel performansınızı böyle arttırabilirsiniz !

Cinsel performansınız eskisi kadar güçlü değilse bu habere mutlaka göz atın…
05.01.2010 15:41:09

LEYDITURK ÖZEL / Gonca Erkmen

Cinsel performans bazı insanlar için gurur meselesi haline gelebilir. Cinsel performansınızın ortalamanın altında olması, bir probleminiz olduğu ya da bundan sonraki hayatınızın sorunlu geçeceği anlamına gelmez.

Günlük yaşamınızda yapacağınız bazı küçük değişiklikler, partnerinizle daha iyi deneyimler yaşamanıza yardımcı olabilir.

• Stresten kaçının. Stres cinsel sağlığınızı tehdit eder ve performansınızı düşürür. Sevişirken başka şeyler düşünmeniz, her iki tarafın da tatmin olmasını engeller ve hayal kırıklığına neden olur. Günlük meditasyon, sıcak duş ve aromaterapi seansları beden ve zihninini stresten korur. Yatak odanızda lavanta kokulu mumlar bulundurmanız da işe yarayacaktır.

• Kullandığınız ilaçlara dikkat edin. Bazı ilaçlar cinsel performansı etkileyebilir. Eğer problemin nedeni ilaçlarsa bunların yerine başka ilaç kullanın. Özellikle antidepresanlar cinsel performansınızı olumsuz etkiler.

• Hormon dengesizliklerinizi kontrol etmek için kan testi yaptırın. Hormonlar da performans ve cinsel istekte önemli rol oynar. Eğer hormon dengesizliğiniz varsa ilaç tedavisiyle bunu aşabilirsiniz. Menopoz ve hamilelik dönemindeki kadınlarda hormon dengesizlikleri yaşanabilir.

• Bitkisel takviyeleri ihmal etmeyin. Bazı bitkiler her iki cinste de libido ve hormon artışına yardımcı olur. Bu da cinsel sağlığınızı olumlu yönde etkiler.

LEYDITURK ÖZEL / Gonca Erkmen

Vücut hararet yapınca – Vücut Hakkında Bilgi

Perşembe, Aralık 31, 2009
Sağlık | Trackback | Leave your comment »

Kadınların yarısından fazlası menopozdan önce veya sonra, östrojen düzeyleri azalırken ‘sıcak basması’ denen olayı yaşar.

Dr. Hasan İnsel

Rahatsız edici olsalar da menopozda görülen sıcak basmaları aslında aşırı olmadıkları sürece tıbbi bir sorunun belirtisi değil, vücudun doğal hormonal değişimlere verdiği bir yanıttır. Sıcak basmaları çoğunlukla, östrojen düzeyleri düşük bir seviyeye yerleşince, menopozdan sonraki ilk bir ya da iki yıl içinde geçer. Sıcak basmaları günlük yaşamınızı etkiliyorsa bunun çaresi aranmalıdır. “Başıma geldi ne yapayım” demeyin jinekolog doktorunuzla bu durumu görüşün.

BAZI BASİT ÖNLEMLERLE SICAK BASMASINI ÖNLEYİN
Bazı yaşam tarzı değişiklikleri sıcak basmalarınızı azaltmada yardımcı olabilir, sigara, alkol ve stres sıcak basmalarını artırıcı faktörlerdir:
* Fazla şekerli ve yağlı gıdalarla beslenmek de vücut ısı dengenizi bozabilir, sağlıklı beslenmeye özen gösterin.
* Küçük ve sık öğünler tüketin, böylece büyük öğünlere göre vücudunuz daha az ısı üretecektir.
* Sigara içmeyin.
* Kahveyi azaltın.
* Alkol almayın ya da sınırlayın.
* Vücudunuzu serin tutun, yatak odanızı çok sıcak yapmayın, uyurken çok örtünmeyin, ince örtüler kullanın.
* Birkaç kat olarak gerektiğinde üzerinizden çıkarabile-ceğiniz şeyler giyin.
* Pamuklu veya ipek gibi doğal kumaşları tercih edin.
* Stresinizi azaltın, gerekirse profesyonel yardım alın.
* Düzenli egzersiz yapın.
* Yoga veya benzeri gevşeme tekniklerini öğrenin.

FARKLI NEDENLERLE YÜZÜMÜZ KIZARIR
Sıcak basması gibi rahatsız edici başka bir durum da yüz kızarmasıdır. Utandığımızda, hoş olmayan bir duruma düştüğümüzde, kaygı veya benzeri bir durumla karşılaştığımızda bazılarımızın yüzü kızarır. Aniden oluşan yüksek ısıyı deri yüzeye yakın kan damarlarını genişleterek atmaya çalışır, bunun sonucunda da yüzde ve yanaklarda kızarma oluşur.

Sık tekrarlarsa rahatsız eder
Bu durum sık tekrarlarsa sosyal olarak rahatsız edici durumlara yol açabilir. Yüz kızarması bazen ortada hiçbir sebep yokken de oluşabilir. Yorucu bir hareket, egzersiz, sıcak bir duş, seks gibi yüksek ısı üretilen durumlar sırasında oluşan yüz kızarması, aşırı olmadığı sürece, normal bir reaksiyondur.
Alkol alınması, sıcak içecekler, çok baharatlı yemekler de yüz kızarmasının sık görülen nedenlerindendir. Bazı hazır yemek ve gıdalara, bazı lokanta yemeklerine tat vermesi için konulan “monosodyum glutamat”ın da yüz kızarmasına neden olabileceği söylenir.
Kadınlarda yüz kızarmasının hormonlardan kaynaklanan özel nedenleri olabilir. Örneğin menopoz döneminde östrojen hormonunun yavaş yavaş azalması, yüz kızarması ataklarıyla kendini belli edebilir. Hamilelikte vücuttaki değişen hormon düzeyleri ve kan hacmindeki artış bazı kişilerde yüz kızarmasına yol açabilir.

Bazı hastalıklara işaret edebilir
Enfeksiyona bağlı ateş, çok soğuğa veya sıcağa maruz kalınması, güneş yanması gibi vücut ısısının yükselmesine neden olan her şey yüz kızarması sonucunu doğurabilir.
Ruhsal durumlar da yüz kızarması nedenlerinden biri olabilir. Diyabetten kalp sorunlarına kadar birçok kronik hastalık ve aşırı çalışan tiroid bezi veya iç salgı bezlerinin bazı bozuklukları, tümörler gibi hastalıklar da yüz kızarması nedeni olabilir.
Bazı cilt hastalıkları da yüz kızarmasına yol açabilir, bu konuda  dermatolog doktorlar size yardımcı olur.
Yüz kızarması alınan bazı ilaçların yan etkisi de olabilir. Kolesterol tedavisinde yüksek dozlarda kullanılan bir B vitamini olan Niasin de kızarmaya yol açabilir.
Bu şikayetlerin normal mi olduğu, yoksa bir sebepten mi kaynaklandığını anlamak için doktorunuza danışıp, onun önerileri doğrultusunda hareket etmek en doğru yoldur.

Glokoma göz yummayın – Göz Hastaları

Perşembe, Aralık 31, 2009
Sağlık | Trackback | Leave your comment »

Halk arasında göz tansiyonu olarak bilinen glokomun 40 yaşın üzerindeki kişileri etkilediği, erken teşhis edildiğinde tedavi edilecek hastalığın, geç kalınması durumunda körlüğe neden olabileceği bildirildi.

Türk Oftalmoloji Derneği Derneği Glokom Birimi Yönetim Kurulu Üyesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesi Göz Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Üzeyir Günenç, AA muhabirine yaptığı açıklamada, göz içi sıvısını dışarı boşaltım kanallarında yapısal tıkanıklık oluşması nedeniyle sıvının yeterli boşalamaması ve buna bağlı göz içi basıncının artması sonucu oluşan hastalığın glokom olduğunu söyledi.

Halk arasında bu hastalığa göz tansiyonu denildiğini bildiren Prof. Dr. Günenç, yükselen göz içi basıncının göz sinirini öldürdüğünü ve körlüğe yol açtığını, yaşanan körlüklerin yüzde 13.5’inin nedeninin glokom olduğunu kaydetti.

İlerleyen yaş, ailedeki glokom öyküsü, sigara kullanımı, şeker hastalığı, miyopi, uzun süren kortizon tedavisi ve göz yaralanmalarının glokoma yol açabildiğini belirten Prof. Dr. Günenç, şöyle dedi:

“Glokom milyonlarca insanı etkileyen yaygın bir hastalıktır ve tedavi edilmezse körlüğe yol açar. Sıklıkta 40 yaş üzeri oluşur, yıllar içinde sinsice ilerler. Bu hastalıkta erken tanı önemlidir. Çünkü erken tanıda tedavi şansı varken, glokoma bağlı görme kaybı oluştuğunda geri dönüş yoktur. Dünyada körlüğe neden olan sarı nokta ve şeker hastalığıyla beraber en önemli 3 hastalıktan biridir. Ülkemizde 700 bin glokom hastasının 70 bini kör olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Gelişmiş ülkelerde bile glokomlu bireylerin yüzde 50’si gözden kaçmaktadır. 40 yaş üzerindeki kişilerin yüzde biriyle 4’ü arasındaki oranlarda görülen bu sinsi bu hastalık, ancak rutin göz muayenesinde saptanabilir. Bu nedenle en az yılda 1 göz muayenesi yaptırılması çok önemlidir.”

Ailesinde glokom olanların 5 kat daha fazla risk altında olduğunu ifade eden Prof. Dr. Günenç, Türk Oftalmoloji Derneği’nin “Glokoma göz yummayın” adı altında bir kampanya başlattığını ve 40 yaşın üzerindeki 6 bin kişinin göz taramasının yapılmasının planlandığını söyledi.

Prof. Dr.  Günenç, bu taramanın Türkiye’nin glokom profilinin çıkarılmasında yararlı olacağını kaydetti.  Kampanya çerçevesinde, özel aletlerle donatılmış glokom tırının göz taraması yapacağını bildiren Prof. Dr. Günenç, İstanbul, Kayseri, Trabzon, Bursa, İzmir gibi çok sayıda kenti gezecek olan tırın, 23 Aralık akşamına kadar İzmir’de kalacağını belirtti.

Aynı kulakta 6 dakikadan fazla konuşmayın – Kulak Haber

Perşembe, Aralık 31, 2009
Sağlık | Trackback | Leave your comment »

Cep telefonuyla aynı kulakta 6 dakikadan fazla konuşulması çeşitli sağlık sorunlarına neden oluyor!

Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Murat Topbaş,  yaptığı açıklamada, cep telefonlarının çok kısa bir zaman içerisinde hem yaygınlaştığını hem de teknolojisinde hızlı değişim görüldüğünü belirterek, bu durumun “sağlık sorunlarına neden olup olmadığı” yönündeki tartışmaları da beraberinde getirdiğini söyledi.

Türkiye’de 3. nesil olarak adlandırılan 3G teknolojisine, dünyanın bazı ülkelerinde de 4G teknolojisine geçildiğini ifade eden Topbaş, “Böylece veri iletimi ve çeşitlilikte artış yaşandı. Ses, mesaj, görüntülü mesaj, hızlı internet bağlantısı, görüntülü konuşabilme, hatta televizyon yayınlarının izlenebilmesine olanak sağlandı. Tartışma da bu yönde alevlendi. Çünkü bu kadar çok verinin aktarılabilmesi için hem baz istasyonlarının nitelikleri hem de sayısında artış olacağı, bununla birlikte bu sistemi oluşturan non-iyonize radyasyonun ve elektriksel alan şiddetlerinin de artışının söz konusu olabileceği konuşulmaya başlandı” dedi.

Topbaş, bu konuda araştırmaların devam etmekle birlikte, cep telefonunun bazı sağlık sorunlarına neden olabileceği yönünde kanıtlar bulunduğunu anlatarak, ”Ancak non-iyonize radyasyonun cep telefonlarıyla ilgili etkilerinin olup olmadığını göstermek için biraz zamana ihtiyaç vardır” diye konuştu.

Cep telefonlarıyla konuşurken birkaç ayrıntının olası sağlığa zararlı etkileri bertaraf edebileceğini dile getiren Topbaş, şöyle devam etti:  ”Cep telefonlarının özellikle aynı kulağa dayalı olarak 6 dakikanın üzerinde kullanılmasının riski vardır. Aynı kulakla 6 dakikayı geçen konuşmalarda kulak çevresinde ısı artar. Bu artış yaklaşık 1 santigrat derece olur. Isı artışıyla birlikte etkilediği bölgelerdeki hücrelerde yapısal değişimler yaşanabilir. Bunlar her ne kadar vücuttan bertaraf edilebilse de bertaraf edilemeyecek sorunlar ortaya çıkabilir. Bu da baş ağrısı, sinirlilik, uykusuzluk, dikkat eksiklikleri, hücrelerde yapısal değişikliklere neden olabilir. Bu yönde araştırmalar devam etmektedir ancak ısı artışına neden olduğu kanıtlanmıştır. Bu nedenle aynı kulağa cep telefonunu dayayarak, 6 dakikadan fazla konuşulmaması gerekir.”

-”KABLOLU KULAKLIK KULLANIN

Topbaş, telefonun özelliğine veya teknolojik gelişmelere bağlı olarak bu sürenin de kısalabileceğine dikkati çekerek, “Cep telefonun cihazlarının mutlaka kablolu kulaklıkla kullanılması gerekmektedir” dedi.

İletişim teknolojilerinde tüketimin sınırsız olmasının, insanları ayrıca sosyal yaşamdan uzaklaştırarak marifeti büyük ancak ekranı küçük bir dünyaya insanları hapsettiğini savunan Topbaş, “Bunlar, sosyal ilişkilerimizi de etkileyebilir. O nedenle iletişim teknolojilerinin ’gerek oldukça’ kullanılması her yönden daha olumlu sonuçlar doğuracaktır” diye konuştu.

Otobüslerde domuz gribinden nasıl korunuruz – Domuz Gribi

Perşembe, Aralık 31, 2009
Sağlık | Trackback | Leave your comment »

İşte toplu taşıma araçlarında A H1N1, domuz gribinden korunmanın yolları…

Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Meral Sönmezoğlu; A H1N1’ in (Domuz Gribi ) doğrudan insandan insana bulaşan bir yapısı olması nedeniyle bilhassa toplu taşıma araçlarını kullananların risk altında olduğunu belirtti.

Doç. Dr. Meral SönmezoğluKURUMSALHABERLER , 21.12.2009 — Toplu taşıma araçlarında yapılan dezenfeksiyon çalışmalarını gönülden takdir ediyorum. Ancak bu faaliyetlerin devamının gelmesi önemlidir. Çünkü hijyen çalışmaları büyük maliyetlerle gerçekleştirilen çalışmalardır. Eğer bu hijyen çalışmalarını bir sefere mahsus yapacak olursanız size pek masraf çıkartmaz ancak bu faaliyetlerin düzenli bir biçimde yapılması şarttır. Bunlar da ciddi maliyetleri gündeme getirecektir.

Bu çalışmaların sonunda orada biriken mikroorganizmaların öldüğünden eminim. Araçlar tamamen hijyenik hale gelmiştir. Ancak ertesi gün insanlar bu araçlara bindikçe öksürüp aksırmaya başladıkça temizlenen ve hijyenik hale getirilen kısımlarda yine çeşitli mikroorganizmalar birikmeye başlar. Bundan şunu anlıyoruz ki toplu taşıma araçlarında yapılan dezenfekte çalışmaları kalıcı bir etki yaratmıyor. Çünkü bu çalışmaların düzenli bir şekilde yapılması gerekir.

Ayrıca araçların içinin iyice havalandırılması şarttır. İnsanlar araçların içindeki kokudan şikayetçi. Ancak kokudan ziyade havada biriken mikroorganizma partiküllerinden kurtulmak gerekir. Bunun için de araçların içindeki temiz hava (oksijen) düzeyinin iyi ayarlanması gerekir.

Hijyenin sürekliliği imkansız değil
Hastanelere her gün bu tür enfeksiyon hastalığı olan insanlar geliyor. Ancak her zaman hastanelerde hijyen korunabiliyor. Bunun nedeni gün içinde hiç aksatılmadan yapılan tekrarlanan temizlik faaliyetleridir.

Aynı temizlik çalışmalarını otobüs şirketleri de yapabilir. Yolcu alma veya yolcu boşaltma noktalarında özellikle bu iş için kurulmuş bir ekiple hızlıca temizlik yapılabilir.Tabii bunun yerine daha pratik yöntemler düşünülebiliyor. Örneğin yolculara maske ve kolonyalı mendil dağıtmak gibi…

Ancak ben bunların yerine toplu taşıma araçlarında ve duraklarda “lütfen öksürürken ya da hapşırırken ağzınızı kapayın” benzeri yazılı ibarelerin bulundurulmasını öneririm.Çünkü sağlıklı olan kimselerin ağzını kapatması gerekmez. Bugün sokaklarda gezen her insan hasta değil.

Hastalığa sebebiyet veren mikroorganizmalar bir süre sonra yer seviyesine çöker. Yakın mesafede ağız ağza konuşma mesafesinde olmadıklarından dolayı şoförler böyle bir risk taşımazlar.

Ancak özel halk otobüslerindeki bilet satıcıları kesinlikle risk altındadırlar. Bilet satıcılarının bu tür hastalıklardan gün içinde korunmaları için maske takmaları gerektiğine inanıyorum.

Üretici firmalara sorumluluk düşüyor
Toplu taşıma araçlarını üreten firmaların araçların üretimi sırasında bulaşıcı hastalıkların yayılmasını engelleyici bir dizi önlemleri almaları gerekir.

Bunların en önemlisi aracın iyi bir havalandırmaya sahip olmasıdır; vapurlar bu yönden şanslı araçlar. Çünkü temiz hava (oksijen) miktarı bu araçlarda yeterince mevcut. Otobüslerde de havalandırma bölümleri var. Ancak metro tipi araçlarda kesinlikle önlemler alınmalı. Bu önlemler üretime yönelik olmalı. Örneğin metro araçlarındaki oksijen miktarının aracın yoğunluğuna göre ayarlanabiliyor olması şart.

İşletmeciler profesyonel destek almalı
Halk diliyle domuz gribi olarak nitelendirilen hastalık sadece ülkemizde değil, bütün dünyada bilhassa Avrupa’ nın gelişmiş ülkeleri İngiltere, İspanya ve Almanya’ da oldukça fazla görülmektedir. Ancak bu ülkelerin hiçbirinde toplu taşıma faaliyetleri aksatılmamaktadır.

Bu ülkelerde bu hastalığın ilk çıktığı zamanlarda hemen acil önlemler alındı. Dezenfekte mendiller ve maske yolculara dağıtıldı. Bu tip hızlı önlemler yolcuların güvenini arttırmış oldu. Çünkü insanlara önlem alındığını hissettirmek bile bazen güveni pekiştirmeye yetebiliyor.

Tabii bu önlemler alınırken kesinlikle profesyonel yardım alınmalı; “böyle bir vaka oldu ve biz gerekeni yapıyoruz” kafi bir açıklama değil; “İlgili kurumlara danıştık ve onların önerdikleri ve uygun gördükleri yöntemleri uyguluyoruz” denmeli.
Tüm bunların dışında toplu taşıma araçları işleten kurum yöneticilerinin ve diğer çalışanlarının belirli bir sağlık eğitiminden geçmiş olmaları gerekir.

Bu tip salgınlar yaklaşık 2 yıl sürer
Salgının tamamen bitmesi ümit ediliyor. Ancak yeni başladığından bitmesini düşünmek için maalesef henüz çok erken. Bütün planlarımızı 2 sene üzerine kurmak mecburiyetindeyiz. Çok iyi bir şekilde enfeksiyondan korunma çalışmaları ve kitlesel aşı faaliyetleri yapılırsa bununla birlikte kışı da rahat atlatabilirsek bir yıl içinde de bu hastalık bitebilir.

Yalnız burada bir fark var. O da bu halk diliyle domuz gribi hastalığı virüsü çok çabuk değişim gösterebiliyor. O yüzden şimdiki aşılardan etkilenmez hale gelebilir. Hastalığı geçirip de iyileşmiş kişilerde bile tekrar hastalığı geçirme ihtimali olabilir. Bundan dolayı 2 yıllık bir süre öngörmek ve önerileri aksatmamak zorundayız.

• Salgın 2 yıl sürebilir.
• Aşılanma şarttır.
• Kış aylarında solunum izolasyonu sağlanmalı (maske, el yıkama..)
• Toplu bulunan yerlerde (toplu taşıma araçları, sinema gibi) sıkı önlemler alınmalı
• Önlem almak halkı panik içinde yaşatmak değildir, bu konuya özen göstermek gerekir.

Üç kişiden birinin alerjisi var!

Perşembe, Aralık 31, 2009
Sağlık | Trackback | Leave your comment »

Alerjik hastalıklar her geçen gün artış gösteriyor ve 3 kişiden 1’i alerjik rahatsızlığa sahip!

Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesi Çocuk Alerji ve İmmünoloji Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. İsmail Reisli, alerjik hastalıkların her geçen gün artış gösterdiğini ve 3 kişiden 1’inin alerjik rahatsızlığının bulunduğunu bildirdi.

Doç. Dr. Reisli,  yaptığı açıklamada, yaşam koşullarının değişmesi, doğal yaşamdan uzaklaşıp şehir hayatına geçiş, hava kirliliği, sigara,
egzoz dumanı ve endüstriyel atıkların alerjik hastalıkların görülme sıklığını artırdığını söyledi.

Ailesinde alerjik hastalığı olan bir kişinin bu hastalığa yakalanma riskinin diğer kişilere göre 3-4 kat fazla olduğunu ifade eden Reisli,
“Çocuklarda hastalığın görülme sıklığı yüzde 20-30 arasında değişiyor. Alerjik hastalıklar toplumun yaklaşık 3’te 1’ini etkiliyor” dedi.

Reisli, alerjik hastalıkların ortaya çıkışında genetik unsurların yanı sıra çevresel faktörlerin de önemli rol oynadığını anlatarak, genellikle 4-5 yaşından sonra hastalığın görülme sıklığının arttığını ve yetişkin çağda da ortaya çıkabildiğini bildirdi.

En sık deri alerjisine rastlandığını ifade eden Reisli, “Ama bu fazla dikkati çekmez, önemsenmez. Klinik pratikte ise daha çok saman nezlesi ve astım rahatsızlığı en çok gördüğümüz hastalıklardır” diye konuştu.

-ÖLÜMCÜL ALERJİ-

“Alerjik hastalıklar içerisinde en tehlikelisi ’ölümcül alerji’ diye tabir edilen ’anafilaksi’dir” diye konuşan Doç. Dr. Reisli, şunları söyledi: “Özellikle ilaç alerjileri bu gruba giriyor. Penisilin, aspirin dahil tüm ilaçlar bu hastalığa neden olabilir. Anafilaksi riski toplumlarda 100 bin ile milyonda bir arasında değişmektedir. Sadece ilaçlar değil arı sokmaları besinler, balık ve fıstık, susam ile sağlık çalışanlarında lateks alerjisi de bu gruba girer. Herhangi bir ilaç ya da gıda ile temas sonrası bir saat içerisinde görülen ve hastanın solunum, kalp, beyin, deri, mide ve bağırsak sistemini etkileyen, tansiyonu hızla düşüren durumlara acil müdahale gerekmektedir. Aksi takdirde bu tip alerjik rahatsızlıklar ölümle sonuçlanabilir.”

-BİLEZİK VEYA KÜNYE HAYAT KURTARABİLİR-

Doç. Dr. İsmail Reisli, ölümcül alerjik hastalık riski bulunanların alerjilerinin türünün yazılı olduğu bir künye veya bilezik takmalarının çok önemli olduğunu vurgulayarak, “Özellikle acil durumlarda ve hastanın şuurunun açık olmadığı hallerde, bileziğin veya künyenin iç kısmına bakılarak doğru ve zamanında müdahale yapılabilir. Böyle durumlarda doktor arkadaşlarımız mutlaka bilezik veya künyeleri kontrol etmelidirler” dedi.

Alerjik hastalığın etkilediği organa yönelik tedavi yapılabildiğini anlatan Reisli, astımı olan kişinin solunum yollarına, saman nezlesi olan kişinin ise burnuna yönelik ilaç tedavisi uygulandığını ifade etti.

Son yıllarda üretilen bazı ilaçlarla tedavide önemli aşama kaydedildiğini vurgulayan Reisli, “Ancak alerjinin ilaçla tedavisi yerine alerji yapıcı maddeden uzaklaşması, temas etmemesi, yani hastanın eğitimi, tedavide başarının temelini oluşturur” diye sözlerini tamamladı.

Bugün 24103 ziyaretçi (39634 klik) Kisi girdi
sohbet Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol